21 Temmuz 2010

Pasif Yalancı - VI

“Timuçin’cim, biz senin için kaygılanıyoruz. Sonra bunun bağımlılığı var, kanseri var, hem harcadığın ve harcayacağın parayı da düşün. Sırf paketlere değil, gelecekte doktor ve ilaç paralarını, ailenin çekeceği sıkıntıyı, onların üzüntüsünü...” Yine ailemin sıralayabileceği türden mazeretler buluyordum.

“Ben henüz var olmayan bir ailenin üzüntüsünü neden engellemek isteyeyim ki? Zaten beş yıl fazla yaşasam ne olacak ki bu hayatta? Ben gençliğimi doya doya yaşayayım, yaşlılığımı yaşamasam da olur.”

“Öyle deme ama. Ne yazarlar var, yetmişinden sekseninden sonra kendi içlerindeki cevheri anlayıp işe koyulup meşhur oluyorlar.” Bunu söyleyen edebiyat aşığı Ayça’ydı tabii ki.

“Yazar olmak isteyen kim Ayça? Hem bırak Allah’ını seversen. Bozuğum ben Gökhan’a. Kişisel tercihlere hiç saygı duymuyor. Atıveriyor benim değer verdiğim şeyi.” Ayça bana baktı yine üzgünce. Ona da mı aynısını yapmıştım? Bu muydu aklından geçen? Onun kalbini de mi denize fırlatmıştım? Sorabilsem keşke…

“Ben... Affedersin Timuçin ama yaptığın doğru değildi.” diyebildim.

“Hala devam ediyorsun Gökhan! Bırak da insanları kendi ideallerine çekeceğin yerde yanlışlarıyla yaşasınlar, kendileri öğrensinler. Rahat bırak, kendini de sıkma benim için.”

“Ama sonra çok geç olabilir. Hem ben de yanımda içilmesinden hoşlanmıyorum. Sen de bana saygı duy o zaman.” Bir Timuçin’e bir bana bakan Ayça sonunda dayanamadı, işin içinden çıkamayacağını anlamış olacak ki yine ayağa kalktı, yaklaşmakta olduğumuz Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’ni işaret etti ve “Geldik!” diye bağırdı bize.

Sinem, bedenini Ali’nin rahat kollarından sıyırdı ve o da ayağa fırladı. Şimdi vapurun civcivli zamanıydı. Herkes vapurun yaklaştığını anlayınca alt kata doluşacak, kalabalık olacaktı. Bense sevmezdim hemen aşağı inip kalabalığa karışmayı. Ali de benim gibi düşünüyor olacak ki, Sinem’in elinden tutup,

“Bekleyelim mi aşkım biraz? Bak hem ne güzel parlıyor güneş. İyice yanaşsın iskeleye vapur, kalabalık dinsin biraz, öyle ineriz.” Sinem bu sözlerin sakinliğine dayanamadı ve hemen oturdu yumuşak başlı sevgilisinin yanına. Bu çifti huzurlu kılan kesinlikle Ali’ydi. Sinem daha heyecanlıydı, atikti. Ayça yine aşağıya bakıyordu. Ama yanaşmakta olan vapurun çıkardığı köpüklerde boğuluyordu bu sefer. Keşke söylemez olaydım o aptal yalanı. “Yok öyle bir kız Ayça, kandırdım seni!” deseydim ama o zaman da “Pis yalancı” derdi bana, yine kalbinin sıcaklığını tattırmazdı. Ah şu kızlar ah…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder