9 Haziran 2010

II. Sevgi

Bugün son gün. Yarın geliyor. İnanamıyorum, yarın geliyor sevgilim. Koskoca dört ay, dile kolay. İyi dayandık. Hava da bir güzel. Şu çayım bitse de Antropoloji'ye girsem. Sonra hemen yarın olsa. Havalimanına gitsem. Oğuz'a bir sarılsam, öpsem, koklasam... Çok az kaldı.

Hadi bakalım yine başlıyoruz. Karşımdaki çocuk sigara paketini çıkarıyor. İçmem ki ben. Sevmem.

“İçer misin?” diye soruyor.

“Hayır içmiyorum. Teşekkür ederim.” diyorum kibarca.

Sigarasını yaktıktan sonra, “Rahatsız etmiyorum ya?” diye soruyor bu sefer. “Ediyorsun.” diyemiyorum.

Yok canım önemli değil. Pasif içiciyim zaten.”

“Anladım.” Benimle iletişime geçmeye çalışan bir erkek daha. Doluyum kardeşim. Hepiniz de ben bir ilişki içindeyken mi beni çekici bulursunuz?

“Birazdan kalkacağım.” diyorum umutlarını kırmak için.

“Bir çay daha içseydik?” Oğuz burda olsaydı ne yapardı acaba?

“Dersim var, gitmem lazım.” diyorum çayımdan son yudumumu alırken.

“Peki. Şimdi gidiyor musun?” Amma uzatsın yahu.

“Evet, görüşürüz.”

“Bir saniye. İsmin neydi?”

“Gizem,” diye sallıyorum. Beni bulamasın. “Seninki?” Gölge olmuş oturduğum yer.

“E-Erhan.” diye kekeliyor çocukcağız. Keşke gerçek ismimi söyleseydim diye geçiriyorum içimden. Arkadaşlığa ihtiyacı var.

“Memnun oldum, Erhan. Hoşça kal.” Tokalaşıyorum.

“Ben de. Hoşça kal.” diyor parlayan gözlerle.

Kafeteryadan uzaklaşıyorum. Fulyalara söyleyeyim de Erhan Gizem diye birini sorarsa benden bahsettiğini anlasınlar, ona göre cevap versinler. Bir de adım yalancıya çıkmasın. Aslında kaybedecek bir şeyim yok, biliyorum da... gönlüm razı olmadı işte. Acıdım çocuğa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder