1 Şubat 2010

Bilgisayar Aşkına!


Evde olduğum sürece başından ayrılmadığım bir nesne: dizüstü bilgisayarım. İsmi “dizüstü” ama her daim çalışma masamda, şarj olur halde duruyor. Sadece kapatınca fişini çekiyorum. Bu yüzden pili zayıfladı zavallının. Şarjdan çekince bir saat ya dayanıyor ya dayanmıyor. Sık sık da dışarı çıkarmıyorum, aslında kılıfı var. Hani evcil hayvanları sahipleri soğukta dışarı çıkarınca üşümesinler diye küçücük bir kazak veya bir benzerini giydirirler ya, işte onun gibi bilgisayarımı çepeçevre sarmalayan siyah bir kılıfı var. Fermuar kısmı ise bordo. Sanki bilgisayarım canlı bir varlık...

Günün ilk birkaç saatini evde geçireceğim günlerde sabah daha yataktan kalkar kalkmaz yaptığım şey, bilgisayarın ekranını açıp başlat düğmesine basmak. En önce bilgisayar geliyor. Sonra yatak toplama, elini yüzünü yıkama... Kahvaltımı da bilgisayarın başında yapıyorum sanki karşılıklı sohbet eder gibi. Evli çiftlerin sabah kahvaltısını başbaşa yapmaları gibi... Geçen gün bir mizah dergisinde bir dizi karikatür gördüm. İçinde söz balonu yoktu. Evine gelen bir adam bilgisayarına aşık oluyordu, birbirlerine chat yapar gibi çeşitli gülücükler, öpücükler ve kalpler yolluyorlar. Sonra adam yatağında mutlu mutlu yukarı bakıyordu. Bir sonraki karede gördüm ki yanındaki yastıkta monitör yatıyor! Bu işin şakası ama fena halde bağımlı olduğumu fark ediyorum. Ekran başında daha az vakit geçirmek istiyorum. Televizyon bile izleyemiyorum. Ki ben! Ben yani çocukluğunun büyük bir bölümünü televizyon karşısında aynı çizgi filmleri defalarca izleyen ben... Son birkaç yıldır tek tük dizilere bakıyorum, onlar da sıkıyor zaten. Ne o öyle haftada bir yayınlanıyor! Bilgisayarım her an elimin altında.

Belki de çok amaçlı bir makine olmasından kaynaklanıyor benim bağımlılığım. İnternet şart mesela. Evde elektrikler kesilince sanki dünyayla bağlantım kesilmiş gibi yalnız ve çaresiz hissediyorum. İnternet olmadan bilgisayar müzik çalan bir daktilo gibi geliyor bana. Başka bir işe yaramıyor. Oyun oynadığım zamanlar başka... Neyse ki oyun oynamaktan kurtuldum... İnanılmaz vakit öldürüyor. Bir günde sekiz saat insan kendini nasıl soyutlayabilir dünyadan – internetten?! Chat yapmadan, e-maillerine bakmadan, Facebook'u karıştırmadan, yazdığı bloğa yorum yapılmış mı kontrol etmeden, Suugle'da kendi ismi tıklanınca artan kredisini kontrol etmeden... Bunlar hayat memat meselesi haline geliyor. Gerçekten, bu kadar değer vermeli miyim bu makineye? Eh, ben yazar olmak istiyorum, o yüzden hayatım belki Microsoft Word başında geçecek. Ama ben eskiden günlük tutardım (kalemle!), şiir yazardım, sulu boya resim yapardım. Yok ama bilgisayar açıkken ders çalışabiliyorum Allah'tan. Kitap okuyorum, hatta derslerin slaytlarına internetten bakıyorum. Sınavdan önceki gece elektrik kesilirse mazeretim hazır yine! “Hocam internet kesildi!”

Kısır bir döngü halinde birçok okul ve iş yeri kendi bünyesindeki bireyleri bilgisayar ve özellikle de internet bağımlısı yapıyor diye düşünüyorum. Her an yeni bir gelişmeyi e-maille birbirine bildirmek, eğer bilgisayardan uzak kalmışsa bu gelişmeyi kaçırmamak, cevap yazmak gerekiyor. Herkes birbirinden bunu bekliyor. Yarım saat içinde cevap gelmezse moralimiz bozuluyor, strese giriyoruz.

İşin kötüsü, ailem üç kişiden oluşuyor. Oldukça çekirdek. Her birimizin kucağında bir dizüstü bilgisayar. Bu yüzden birbirimizle konuşamıyoruz. Annem de babam da doktor. İkisi de akademik makaleler okuyup yazıyorlar. Ben de hem yazar hem de akademisyen olmak istiyorum. Onlardan göre göre belki de yazı yazma fikrine çok alıştım. Aylar önce Bursalı bir arkadaşım bir haftasonu bize kalmaya geldi. Akşam yemeği sırasında eve geldik ve annem de babam da her zamanki yerlerinde, kucaklarında bilgisayar bir şeylere bakıyorlardı. Arkadaşım çok şaşırdı ve dedi ki, “Sizin aile ne kadar çalışkan!” Annem bu sözü daha sonra öğrenince o da çok şaşırdı ve dedi ki, “Aa? Başka türlü aileler olabiliyor mu?” Ben de o yaz Bursa'ya gittim ve onun ailesinin ev hayatına şahit oldum. Televizyon karşısında sohbet muhabbet, biraz didişme ile vakit geçiyordu. Demek ki çeşit çeşit aileler olabiliyormuş. Biz çok çalışkanmışız (!)

Sonuçta bu bilgisayar aşkımdan biraz vazgeçmek istiyorum. Yok, zaten arkadaşlarım var dışarı çıkıyorum ama bu kadar değerli olmamalı bir nesne. Vazgeçmeliyim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder