24 Ocak 2010

Piknikte


Ali'yle Ayşe o sabah da her pazar yaptıkları gibi evden çıktılar. İki buçuk yaşındaki bebekleri Gözde her zamanki gibi Ayşe'nin kucağındaydı. Hava güneşliydi. Ali'nin aklı karışıktı. Gümüş renkli küçük arabalarına bindiler. Ali sürücü koltuğuna oturdu. Kemerini bağladı. Ayşe'yse Gözde'yi arka koltujtaki oturağına oturttu ve bağladı. Sonra kendi yerine geçti. Araba hareket etti. O yaz gitmeyi adet edindikleri kır bahçesine doğru yol aldılar. Mutlu aile tablosu çiziyorlardı. Buna dışarıdan bakan herkes inanırdı.

Sarıyer'deki bol ağaçlıklı kıra vardıklarında birçok piknik masasının dolu olduğunu gördüler. Kenarda köşede kalmış bir masaya doğru yürüdüler. Ali'nin ellerinde yemek paketleri ve çay termosu vardı. Termos çok sıcaktı ve sapı yoktu. Eli yanıyordu. Ama iradesini kullanıp buna dayanabileceğini düşündü. Yine de Ayşe masa örtüsünü yaydıktan sonra, Ali termosu bırakır bırakmaz elini havada aşağı yukarı sallamaya başladı. Canı yanmıştı. Ayşe durumu fark edip Gözde'yi yere bıraktı ve hemen Ali'nin yanına geldi. Mavi gözleri şefkatle Ali'ninkilerle buluçtu ve Gözde'nin su dolu biberonundaki bütün suyu Ali'nin eline boşalttı.

“Geçti mi canım?” diye sordu sonra.

“Daha iyi oldu.” diye cevap verdi Ali.

O sırada Gözde çimenlerin üstünde oturmaktan vazgeçip yan masadaki gençlerin çaldığı gitarın ezgilerine kendini kaptırıp o yöne doğru yürümeye başladı. Bunu ilk Ali gördü ama paniklemedi. Ayşe'ye muzurca,

“Seninki buldu yine ablaları abileri.” dedi.
“Kaçırmaz zaten.” dedi Ayşe gülerek. Sonra sofraya plastik tabakları koymaya başladı. Ali de yemek paketlerini açmaya koyuldu. Ne kadar sakindiler. Gözde yandaki gençlerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Hatta güleryüzlü abilerden biri ona gitarla oynaması için izin bile vermşti. Telleri tıngırdatıyordu Gözde. Her titreşimde kendisi korkuyordu.

Ayşe çayından bir yudum aldıktan sonra Gözde'ye sahip çıkmak için yan masaya yöneldi. Gençlerle hoşbeş etti ve Gözde'yi kucağına alıp ailecek oturdukları masaya dönmek istedi. Ama Gözde buna mızıkçılık etti ve annesine bağırdı. Ayşe de gençlerin yanına ilişti. Masada tek başına kalan Ali, Ayşe'nin bu hareketini bilerek yaptığını düşündü. Gözde'nin dönmek istemeyeceğini biliyordu. Ayşe'nin artık kendisini eskisi gibi sevdiğinden kuşku duyuyordu. Bütün dünyası Gözde olmuştu. Varsa yoksa Gözde. Tabii ki de bebekleri Ali'nin de canıydı ama Ayşe'nin eski ilgisi gün geçtikçe azalıyordu. Şimdi de bu gençler çıkmıştı işte. Ali kıskanmayacaktı da kim kıskanacaktı?

Kırın çitlerinin dışında otlanan birkaç inek vardı. Ali onları görür görmez Ayşe ve Gözde'nin yanına koştu. Gözde'yi kucağına almak için eğildi ve dedi ki,

“Bak sana ne göstereceğim!” Dikkati dağılan Gözde babasının kucağına zıpladı ve birlikte çitlere doğru ilerlediler. Ayşe de merakla onları takip etti. Gözde kuyruklarını sallayan ve durmadan çiğner vaziyetteki inekleri görünce çok şaşırdı ve parmağıyla onları işaret etti. Ali anlatıyordu:

“İneklere bak Gözde! Ne yiyorlar biliyor musun?” Ayşe atıldı hemen varlığını belli etmek için:

“Saman yiyorlar!” Ali'yse,

“Annen yanlış biliyor kızım, ot yiyorlar.” Üçü birden gülüyorlardı. Sonra Gözde'nin çişi geldiği her zaman yaptığı gibi yüzünü ekşittiğini fark ettiler. Ayşe lazımlığı getirmek için hemen arabaya koştu. Ama çok geçti. Ali'nin üstü batmıştı.