12 Ekim 2009

Beril - II. Bölüm

Saat sabahın dördüydü. Gün ışıdığında herkes bunun bir pazar günü olduğunu anlayacak ve saatlerce uyumaya, ballanmaya devam edecekti. Beril'inse gözüne doğru düzgün uyku girmemişti. Ömer şimdilerde İstanbul'dan uçağa biniyor olmalıydı. Ömer'le akşama doğru vedalaşmalarının üstüne evine gitmiş, kimseyle konuşmamış ve odasına kapanmıştı. Yatağına oturmuş ve başucundaki Ömer'in resmine bakakalmıştı. Demek gidiyordu? Gerçekten onu aylarca göremeyecekti? Yaşlar doldu gözlerine. “Yapma Beril!” dedi kendi kendine. “Bu hem daha ilk ayrılık. Üç kere, hatta kışları da sayarsan yedi kere daha aynısını yaşayacaksın. Alış en başından olsun bitsin.” Fakat bu mantıklı düşünce akışını takip edemedi ve kafasında katlanan sayılara kapılarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. Yastığına sildi gözyaşlarını, sanki Ömer'in omzuymuş gibi.

Biraz durulduktan sonra çalışma masasına doğru ilerledi, sandalyesine oturdu. Önüne günlük diye kullandığı ajandasını çekti. Her zaman düşüncelerini yazmazdı bu deftere, genellikle hangi gün ne yapılması gerekiyorsa onları kaydederdi, ve tabii önemli günleri; çoğunlukla doğum günlerini. Bu sefer Ömer'in İzmir'e aşağı yukarı dönüş tarihini yazmak geliyordu içinden. En azından kaç gün ayrı kalacaklarını hesaplayabilirdi. Sonra kendi dönüş tarihini bilmediğini fark etti. Aralık ayının ortasında Ömer gelecekse, o da Ocak ayının ortasında gelse harika olurdu. Keşke daha erken görüşebilselerdi... Belki Ömer İstanbul'a gelirdi kendisini ziyarete? O daha gider gitmez dönüşünün hayalini kurmaya başlamıştı bile. Ne zaman döneceğini birlikte hiç konuşmamış olmaları Beril'e önce tuhaf geldi. Yurda nasıl yerleşeceklerinden tutup, yeni arkadaşlar edinmek için hangi kulüplere gireceklerine, her akşam saat kaçta kamerayla görüşeceklerine kadar birçok ayrıntı üzerinde kafa yormuşlardı. Ömer Aralık ayında dönecek olmalıydı. Aksi nasıl olurdu? Keşke şimdi onu arayıp ne zaman geleceğini sorsaydı. Ya uçağa binmişse? Ama şimdi sormazsa yaklaşık bir gün beklemesi gerekecekti. Beril Ömer'i aramaktan vazgeçti. “Bir gün beklemeye dayanamayan aylarca nasıl dayanır?” diye kızdı kendine.

Ajandasına aklındakileri yazmaya başladı. Sayfa yetmeyecekti, bunu biliyordu.

“Sevgilim,
Gittin. Sana asla “Neden?” diye sormadım, sormayacağım. Kendin için en iyisini yapıyorsun. Beni düşünmeden edemiyorsun, biliyorum. O yüzden beni düşünme desem de fayda etmez. Sadece gönlünü ferah tut istiyorum. Ben senin yokluğunda, evet üzülüyorum ve üzüleceğim. Bile bile lades. Senden ayrılmayı düşünmedim değil birkaç hafta önce. Ama yapamadım. Dayanamazdım. Sen uzakta ol, ama var ol. Bağımız kopmasın istedim. İki hafta sonra ben de zaten İstanbul'a gideceğim. En azından seninle ortak bir konumda olacağım: tanımadığım bir grup insan ve bir ortamda öğrenim göreceğim. Aslında sana hiç itiraf etmediğim bir şey var. O da sen gidince, İzmir'de senin hatıranla yaşamaktansa tanımadığım bir yeri keşfetme arzumdu. O yüzden tercih listesine İzmir hariç tüm şehirlerden üniversite isimleri yazmıştım. Evet, senin hatırandan korktum! Kaçmak istedim! Yakama yapışacak ve beni yaşatmayacak diye. Beni affet. Sensiz yapamayacağımı biliyorum. Ama deneyeceğim. Buna zorunluyum.”

Sayfanın son satırına bu mecburiyeti de sıkıştırdıktan sonra kendini biraz rahatlamış hissetti ve yatağına uzandı. Bundan sonra uzun süre yastığına sarılarak uyuyacağını düşünerek yastığı kendine doğru çekti. Bir süre gözleri açık öylece kaldı. Bu geceden sonra eğer tekrar ağlarsa bunu kimseye belli etmemek istiyordu. Hatta Ömer'e bile. Güçlü olduğunu kanıtlamak istiyordu. Acıya dayanabilirdi. Sevgiliden uzak kalmaya... Sonunda kavuşmak vardı nasılsa. Birbirlerini bırakmayacaklarından emindiler. Daha kötüsü olabilir miydi? Hayatlarında aşkları olduğu sürece gerçektiler. Dersler hasretin acısından bir kaçış olacaktı. Birbirleri yerine kitaplara sarılacaklardı. Beril bunu çok güzel yapabilirdi. Kendisini sıkıntıdan kurtaracak hiç bitmeyen uğraşları olacaktı: dersleri. Dayanma gücünü akademik başarısından alacaktı. Bu kendisine çok yararlı olabilirdi gelecekte... Beril yüksek not ortalamaları hayaliyle uykuya daldı.

Birkaç saat geçti geçmedi gözlerini açtı. Geceliğini giymeden uyuyakaldığını fark etti. Hemen onu geçirdi üstüne. Saat henüz ikiyi geçiyordu. O an uykuya ihtiyacı olmadığını düşündü ve en son okumakta olduğu kitabı eline aldı. Onu okur gibi yaptı. Ama kelimeler aklında herhangi bir anlama karşılık gelmemeye başlayınca kendini kandırdığını fark etti. Bilgisayarını açtı ve Ömer'e birkaç satır yazmaya karar verdi. Daha çok onu daha şimdiden ne kadar özlediğini yazmak geliyordu içinden, ama dayanıklılığını kendi kendine sınamak için özlemden hiç bahsetmemeye karar verdi. Uzun uzun yolculuğu hakkında sorular sordu, ne kadar yerleşebildiğini merak etti, okulun kampüsünde hangi tesislerin mevcut olduğunu detaylıca bilmek istedi. Bunları yazdıktan sonra Ömer'e şimdi göndermemeye karar verdi. Gecenin bu vakti ayakta olduğunu bilmesini istemedi. Çünkü o zaman ne kadar zayıf olduğu ortaya çıkacaktı. Maalesef bu noktada Beril kendi içtenliğini saklamaya karar verdi. Zaten hiçbir zaman çok duygusal bir yapıya sahip olmamıştı ama şimdi var olanı da kısıtlamayı seçiyordu.

Akşam yemeği yemediği için midesi kazınmaya başlamıştı. Odasının kapısını usulca açtı ve mutfağa süzüldü. Erkek kardeşinin odasının ışığını koridorda görünce şaşırmadı çünkü yazları gece yarılarına kadar bilgisayar oyunu oynardı. Bu gece biraz dozunu kaçırmış olmalıydı. Kendine birkaç meyve yıkamaya başladı. Kardeşinin duymadığını varsayarak tekrar odasına gitti. Fakat Emre hemen Beril'in arkasından odasına girdi. Niyeti onu korkutmak değildi ama fısıldayarak “Abla!” deyince Beril neredeyse elindeki tabağı düşürüyordu. Birlikte meyveleri soyup yemeye başladılar. Emre sordu: “Ömer Abi bu gece gitti, değil mi?” Saat sabahın dördüydü.

2 yorum:

  1. ilhamını asla engelleme dostum. söyleyecek bi sözüm yok fazlasıyla beğendim, hatta yeni bi kitap almışım da içinde kaybolmuşum sandım.
    velhasıl, yazılarını sensiz bırakma asla.

    YanıtlaSil
  2. "Yastığına sildi göz yaşlarını, Ömer'in omzuymuş gibi." Çok güzel yansıtmışsın ayşegül o anki duyguları..
    güzel olmuş, ben de beğendim, harbiden kapılıyor insan

    YanıtlaSil